‘Tarih’ Kategorisi için Arşiv

Sokratesin baldıran içerek ölmesine karar verildi. Dostları hapishaneye gelip onu kolayca kaçıracaklarını söylediler. Sokrates ile özgürlüğü arasına giren herkese para yedirmişlerdi. Ama o bunu kabul etmedi. Yaşı yetmişti, tarih  M.Ö.399 ; artık ölmesi gerektiğini düşünmüştü belki de. Ağlayıp sızlanan dostlarına “ Kaygılanmayın” dedi. “Gömdüğünüz sadece benim bedenimdir” dedi. Eflatun bu sahneyi “Phaidon” adlı eserinde şöyle dile getirir;

” Sokrates ayağa kalktı. Yıkanmak üzere başka odaya geçti. Kriton bize kalmamızı söylerek arkasından gitti. Aramızda konuşulanları tekrar tekrar gözden geçirdik. Aynı zamanda içine düştüğümüz felaketin büyüklüğü üzerine konuşarak onu bekledik. Yıkandıktan sonra yanına çocukları getirildi. İkisi küçük, biri büyük üç çocuğu vardı. Yakınlarından kadınlar da geldiler. Kritonun yanında onlara öğütler vererek konuştu. Sonra kadın ve çocuklarına gitmelerini söyledi ve yanımıza geldi. Güneş batmak üzereydi. Bundan sonra konuşma çok kısa sürdü çünkü Onbirlerin uşağı önüne dikildi. Uşak “Sokrates” dedi. “Başkalarına ettiğim sitemi doğrusu sana edemem. Hakimlerin buyruğu olan bu zehri içeceksiniz dediğim zaman, bana kızıp güceniyorlar, beni lanetliyorlar. Başka başka fırsatlarda olduğu gibi onların aksine, senin en yiğit, en yumuşak huylu ve şimdiye kadar buraya gelenlerin en iyisi olduğunu daha buraya geldiğin ilk anda anladım. Şimdi bile buna kızıp gücenmediğinden eminim. Sen onları, buna sebep olanları pek iyi tanırsın,onlara kızıyorsun. Şimdilik sana ne haber vermeye geldiğimi biliyorsun, haydi; hoşçakal, alın yazın ne ise o olur, elinden geldiği kadar dayanıklı ol” dedi ve döner dönmez gözlerinden acı gözyaşları döküldü. O zaman Sokrates ona bakarak ” Sen de hoşçakal, dediğini yapacağım” dedi. Sonra bizlere dönerek ekledi;” Şu adam ne kadar ince duygulu! Burada bulunduğum sürece beni görmeye, benimle ara sıra konuşmaya geldi. İnsanların en iyiysiydi o; şimdi de ne kadar temiz ve açık yürekli, benim için ağlıyor! Haydi bakalım Kriton, sözünü dinleyelim. Ezilmişse zehri getir, değilse ezin!” Kriton ona cevap olarak;” Fakat Sokrates, eğer yanılmıyorsam güneş henüz dağların tepesinde, daha tam olarak batmadı. Başkalarının buyruktan çok uzun süre sonra,iyice yiyip içtikten, hatta bazılarının sevdikleriyle başbaşa kaldıktan, seviştikten sonra zehri içtiklerini biliyorum. Acele etme, daha zaman var.” dedi.  Sokrates “Pek tabii Kriton” dedi. ” Sözünü ettiğin adamların senin bu dediklerini yapmaları, bunu bir kazanç olarak görmelerindendir. Bana gelince, böyle bir şey yapmamam pek yerindedir. Çünkü, zehri biraz geç içmekle kazanacağım pek bir şey yok; böylece hayata bağlanmakla, artık birşey kalmadığı halde onu korumak ve esirgemekle kendi kendime gülünç olurum. Bu kadar konuştuğumuz yeter, haydi, sözümü dinle, dediğimi yerine getir” dedi.

Ana südü gibi içmişte ölümü, eğilmemiş celladın önünde” demişti bir şair, Sokrates için. Bu büyük bilge, insanlık için yüreği kadar büyük bir ders bıraktı arkasında. Onu anlamak için Eflatun’u okuyun,dinleyin !

Tarihi kayıtlara göre piramide girmeye çalışan ilk kişi MS. 820’de Harun-u Reşid’ in oğlu Halife Abdullah Al-Mamun’ du. Piramitlerde hazinelerin saklı olduğunu duyan Halife; yanına aldığı dönemin mimar, mühendis ve inşaatçılarıyla birlikte günlerce bir giriş aradı durdu. Bulamayınca doğrudan yapının taş kütlesi üzerinde delik açmaya karar verdi. Çekiç ve balyozlarla bu işi yapamayacağını kısa sürede anladı. Ellerindeki malzemeler piramit dış yüzeyinde delik açmaya uygun değildi. Halife, adamlarına taşları kızgınlaşana kadar ısıtmalarını ve sonra da üzerine soğuk sirke  dökerek çatlatmalarını emretti. Çok uzun bir çalışma sonucunda bu yöntemle ancak 30 metrelik ufak bir tünel açabildiler, ancak piramitin duvarları bitecek gibi durmuyordu ve  içeri giremediler.

Halife tam vazgeçecek iken adamlarından biri, kayalardan kopan küçük bir taş parçasının düşüp çıkarttığı sesi duydu. Taşın düştüğü yerde boşluk olduğunu anladılar. Burada araştırma yaptılar. Sonunda 1 metre yüksekliğinde 90 cm. genişliğinde bir geçite vardılar. Burası 26 derecelik bir eğimle önce Piramidin taş yapısı içinden sonra da altında kaya zeminin içinden aşağı doğru inen bir geçitti. Araplar aşağıya eğimli olan bu geçidin ters yönünde yukarıya doğru zorlukla ilerlediler ve sonunda “Gizli Giriş” i keşfettiler. Daha sonra aynı tünelden aşağıya inip, en dipteki ” Yeraltı Odası” nın zemininde bir de dimdik aşağıya inen bir kuyu gördüler. Ancak kuyu 9 metre aşağıya inip burada bitiyordu.

Al-Mamun’ un adamları daha sonra geriye döndüler ve geçite düşen taşı buldular. Bu taşın kırmızı granitten olan bir başka taşın önünü örttüğünü farkettiler. Bu iri granit yukarı doğru çıkan ikinci bir geçidin önünde tıkaç vazifesi görüyordu. Uzun çabalardan sonra bu tünele girmeyi başardılar. Tünelin içinde ilerlemeye başladılar. Bir süre sonra yolları yine granitten yapılma iki tıkaçla kesildi. Günler süren uğraştan sonra bu iki granit tıkaçlardan birini bulunduğu yerden sökmeyi başardılar. Karşılarına çıkan tünelden ilerleyip basık tavanlı ve yine 26 derecelik eğim yapan “Çıkış Geçidi” ne vardılar.

Dizleri üzerinde sürünerek 45 metrelik bir mesafe boyunca kaygan taşların üzerinde ilerleyip yatay bir tünele girdiler. Bomboş bir oda buldular. Burası her bir kenarı 5,5 m. olan bir kare biçimde odaydı. Araplar kadınları eğik tavanlı mezarlara gömdüklerinden bu odaya ” Kraliçe Odası” ismini verdiler. Burası piramidin tepe noktasının tam altındaydı. Düzgün döşeme taşlarından yoksun kaba zemine sahip bir odaydı.

Araplar aradıkları hazineyi yine bulamadılar. Geriye dönmek için meşalelerini yola doğru uzattıklarında başlarının üzerinde bir boşluğu farkettiler. Birbilerine omuz vererek buraya tırmandılar. Dar ama yüksek tavanlı olan bir oda buldular. Odanın hemen yanında aynen “Çıkış Geçidi”ne benzer bir eğimd eyukarı doğru devam eden bir tünel vardı. Tünelin tavanı oldukça yüksekti. Bu geçidin uzunluğu 47 m., yüksekliği 8,5 m. idi. Yüksek bir basamaktan geçilerek alçak tavanlı bir ” Ön Oda” ya oradan da duvarları, tavanı ve tabanı cilalanmış kırmızı granitten yapılmış büyük bir odaya girdiler. Bir önceki odaya ” Kraliçe Odası” dedikleri için buraya da “Kral Odası” dediler. Odanın uzunluğu 10 m., genişliği 5 m., yüksekliği 5,5 m. idi.  Al-Mamun ve adamları hazine yerine, lahite benzer, inisiyelerin ölüm ötesi deneyimlerini gerçekleştirirken kullanmaları için yapılmış bir lahit buldular.

Piramidin içinde bulunan odalara verilen isimler Araplara aittir, hala aynı isimler kullanılır. Bu isimlerin odaların işlevleriyle bir ilgili yoktur.  Arapların o zamanlardaki kendi anlayışları çerçevesinde verdikleri isimlerden ibarettir.

Al-Mamun ve adamlarından sonra 1638 yılına kadar kimse piramitlere giremedi. Büyük Piramidin pek tekin bir yer olmadığına dair rivayetler bunda etkili olmuştur.

* Bu yazı Arap tarihi kayıtları ve  Mısır Araştırmalarına katılan kişilerin notlarına göre derlenmiştir.